Tanzanya

yazan Melis Büyükerk

Tanzanya Afrika’nın doğusunda yer alan kocaman bir ülke. Yaban hayatı ve özellikle de beş büyükleri (“Big Five” yani, fil, aslan, leopar, bufalo ve gergedan) görebileceğiniz parkları ile tanınıyor. Burası insanları, kampları, hizmet anlayışı, doğası ama en önemlisi hayvanları ile büyüleyici bir yer. Her anından bu kadar etkilendiğim başka bir seyahat hatırlamıyorum gerçekten.

Afrika kıtasına gidecek olursanız, Güney Afrika’ya gitmediğiniz sürece, ne ile karşılaşacağınızı pek bilemiyorsunuz. Dolayısıyla, bilen birine danışmak en mantıklısı. Biz tüm seyahatimizi Especially Africa ile planladık. Şebnem Hanım seyahatimizin her anını titizlikle ayarladı ve kendisi İstanbul’da olmasına rağmen, her dakika yanımızda gibi hissettirdi. Özellikle böyle bir yerde, bu şekilde hissedebilmeniz çok önemli. Kısacası, bu seyahatin bu kadar muhteşem olmasında Şebnem Hanım’ın rolü büyük, kendisine ayrıca teşekkür ederiz.

Seyahatimiz Türk Hava Yolları’nın Kilimanjaro uçuşu ile başladı. Normalde yaklaşık olarak 6,5 saatlik bir uçuş olsa da, Zanzibar aktarmalı gittiğimiz için (Zanzibar’a indiğinizde sizi uçaktan çıkarmıyorlar) yolculuğumuz 8,5 saat kadar sürdü. Buradaki tek problem, Zanzibar’a inerken gece 3 gibi sizi uyandırmaları. Sonrasında bir daha uyuyamıyorsunuz çünkü.

Tanzanya bahsettiğim gibi çok büyük bir ülke, dolayısıyla bir yerden başkasına gidebilmek için pır pır uçağa binmeniz gerekiyor. Biz de Kilimanjaro’ya indikten sonra, ara uçuşumuzu beklemek ve kahvaltımızı yapmak üzere bir saat uzaklıktaki Arusha‘ya gittik, yani ilk durağımız Arusha Coffee Lodge oldu. Burada kahvaltı sonrası kahvemizi içerken bir anda babunlar geldi, koşuşturdular, bağırdılar. Böylece Afrika’ya geldiğimizi hissetmeye başladık.

Arusha Coffee Lodge

Ara uçuşlar aslında yaklaşık 15-20 dakika sürüyor ama bunları buradaki dolmuşlar gibi düşünün. Bir yerde durup iki kişi alıp sonra, 15 dakika gidip bir kişi bırakıp yola devam edebiliyorsunuz. İlk başta direkt gideceksiniz deseler de, pilot uçmadan önce hangi duraklarda duracağınızı söylüyor, o yüzden duruma göre gidiş saatiniz değişebiliyor. Pır pır uçak 12 kişilik ve genelde alçaktan uçuyor. Bu sayede, uçaktan hayvanları görebiliyorsunuz.

Uçağımız
Uçaktan gözüken hayvanlar

Arusha’dan pır pır uçakla Manyara Gölü‘ne geldik. Şansımıza iki durakta hemencecik geldik ve rehberimizle buluştuk. Burası, bütün gölü kaplayan flamingoları ve özellikle de ağaçlara tırmanan aslanlarıyla ünlü. Aslında aslanlar ağaçlara tırmanmakta zorlansalar da, bu bölgenin aslanları tırmanıyormuş ama inemedikleri için düşüyorlarmış. Ne yazık ki biz buradayken ağaçlarda herhangi bir aslana rastlayamadık.

Manyara Gölü

Manyara’dan sonra arabayla Ngorongoro Krateri‘nde yer alan kampımıza doğru yola çıktık. Bu yolculuk biraz uzun ve zorlu geçti. Yollar çok engebeli ve toprak olduğundan baya sarsıldık. Rehberimizin karanlığa kalmamak için arabayı hızlı kullanmasının rolü çok büyük tabi ama uykusuzluk ve yorgunlukla birleşince iyice zor geldi bize. Ama kampa giderken uçsuz bucaksız gözüken arazilerin ve Masaai köylerinin yanından geçtik, dolayısıyla yolculuğumuz boyunca müthiş manzaralarla karşılaştık.

Tanzanya’da 125 kabile var ve bu kabilelerin hepsi ayrı bir dil konuşuyor. Aynı zamanda, hepsinin ortak konuştuğu başka bir dil (Swahili) de var. Ancak, söylediklerine göre Swahili konuşurken sadece aksandan bile hangi kabileden olduklarını anlayabiliyorlarmış. Onun dışında, farklı kabilelerin görünüşleri de farklı oluyor. Kültürlerinden bahsetmiyorum bile. Biz Masai köyüne gittik, yaşadıkları hayat gerçekten de inanılmaz.

Masai köyü

Ngorongoro‘da kaldığımız kamp: The Highlands. Burası masal gibi bir yer. Kraterin tepesine tırmandıktan sonra inanılmaz değişik çadırlarda kalıyorsunuz. Odalarda tek ısınma şekli şömine ve özellikle geceleri inanılmaz soğuk oluyor (en azından Mart ayında öyleydi). Kampta karşılaştığınız hizmet, odaların temizliği ve yediğiniz yemekler muazzam. Ancak, safari için kamptan çıktıktan bir-bir buçuk saat kadar sonra parka ulaşabiliyorsunuz (yolda giderken bir sürü hayvan görüyorsunuz tabi). Biz burada iki gece kaldık. Ama kratere indiğimizde (safari yaptığınız park) siyah gergedan bile olmak üzere, her türlü hayvanı gördük!

The Highlands

Serengetiye gitmek için tekrar Manyara’ya arabayla gittik ve sonrasına pır pır uçağımızı beklemeye koyulduk. Normalde 30 dakika civarı olacak olan uçuşumuz, bahsettiğim duraksamalar yüzünden 3 saatten fazla sürdü. Tam moralimiz bozuluyor gibiyken Serengeti’ye indik. Bu seyahatte bir yerden diğerine giderken ne kadar söylendiysek, her seferinde gittiğimiz anda her şeyi unuttuk! Havaalanında bizi Godson (oradaki rehberimiz) karşıladı. Kampımıza giderken ilk olarak zürafalarla karşılaştık.

Serengeti’de kaldığımız kamp: Sayari Camp. Burası National Geographic fotoğrafçılarının Serengeti’ye gittiklerinde kaldıkları kampmış. Tahmin edebileceğiniz gibi, her anlamda mükemmel bir kamptı. Sayari Camp, the Highlands’e göre daha rahat. Aynı zamanda, safari için kamptan ayrıldığınız dakika içerisinde, hayvanlarla karşılaşmanız an meselesi. Buradayken gerçekten de görmediğimiz hayvan kalmadı. Özellikle hayatımda ilk defa gördüğüm ve normalde görülmesinin çok kolay olmadığını söyledikleri leopar ile karşılaştık ve leopar gördüğüm en güzel hayvan oldu.

Sayari Camp
Sayari’deki çadırımız

Sayari’de de 4 gece kaldıktan sonra, Arusha’ya geri döndük. Coffee Lodge’da akşam yemeği yedik ve bir gece geçirdik. Highlands ve Sayari’de yediğimiz yemeklerle mukayese kabul etmese de standartların üzerinde bir yemeği olduğunu söyleyebilirim ama kahvaltısı kesinlikle daha iyiydi. Buradan gecenin bir saatinde kalkıp havaalanına Kilimanjaro’ya gittik.

Benim için kelimelerle anlatmanın çok zor olduğu bir seyahatti. Uçağa giderken, bir daha ne zaman gelsek diye konuşmalar başladı bile. Sadece ben değil, (benim bayılacağımı herkes biliyordu, bana yeter ki hayvan olsun) herkes çok memnun kaldı. Kısacası, unutamayacağımız bir seyahat ve çok etkileyici bir deneyim oldu Tanzanya!

İlginizi Çekebilir

Bir Cevap Yazın