Sizleri tatlı kokan sokaklarda gördüğüm her yapıya hayranlıkla bakarken selamlıyorum!
Burası öyle bir yer ki önünüzdeki her binanın kaç yıllık olabileceğini hesaplamadan geçemiyorsunuz. 21.yy’da yaşıyorsunuz ama bu büyülü şehirde kendinizi 21.yy’ın mimarisinden, kalabalığından, her şeyinden kopmuş gibi hissediyorsunuz. Peki burası neresi?
Burası Çekya’nın başkenti ve Avrupa’nın en tarihi şehri; Prag.
Polonya-Opole’de gece 12:00’de bizi Prag’a götürecek otobüse bindik. Yol yaklaşık 6 saat 20 dakika sürdü. Altı saatlik yorucu bir otobüs yolculuğundan sonra Prag’a ulaştık. Önceden rezervasyon yaptırdığımız otelimize doğru Google Maps yardımı ile gittik. Yaklaşık bir saatlik kahvaltı- dinlenme molasından sonra Prag’ı gezmek için hazırdık!
Bu büyülü şehir ile ilgili önceden öğrendiğimiz bilgiler ile tramvaya bindik ve yaklaşık 15 dakika sonra şehir
merkezindeydik. Şehir merkezinden Eski Şehir Meydanı’na doğru 6 dakikalık bir yürüyüşten sonra kendimizi büyülü gotik yapılarla kaplı ve gövdesinde dev bir saat olan katedrallerin olduğu meydanda bulduk. İtiraf etmeliyim ki; bu gotik yapılar muhafaza ettikleri tarihsel dokuları ile sizi adeta etkisi altına alıyor.
Peki gezmeye nereden başlamalıyız?
Staroměstské nám
Öncelikle Eski Şehir Meydanı olarak adlandırılan “Staroměstské nám.”a gitmenizi öneririm. Çünkü burası şehrin tam merkezinde yer alıyor. Aynı zamanda içerisinde birçok tarihi yapıyı barındırıyor. Burada özellikle Prag astronomik saat, Aziz Nicholas Kilisesi, Eski kent binası, gibi tarihi yapıların bulunması bu meydanı listede birinci sıraya yükseltiyor.
Bu meydanda, dünyanın en eski üçüncü saati olma özelliği taşıyan astronomik saat kulesi gelen gezginlerin özellikle dikkatini çeken yapılardan biri oluyor. 12 burcun simgelerini taşıyan saatin etrafı neredeyse her zaman kalabalık. Saatin mimarisinde bir de; ölümü, aç gözlülüğü, sefayı ve kibri sembolize eden dört heykel bulunuyor.
Karlův most
Eski kent meydanından sonra önerebileceğim ikinci durak ise Karl köprüsü olarak anılan “Karlův most” olacaktır. Eski kent meydanına yyürüyerek beş dakika uzaklıkta olan bu harika köprüye gitmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Bu köprünün tarihi arka planına bakacak olursak; yapımına 1357 yılında başlandığını 1402 yılında ise bitirildiğini söyleyebiliriz. Yapıldığı dönemde Prag şehrinde nehir üzerinde tek köprü olması ve barındırdığı 30 heykel ile sanatsal ve tarihi bir köprü olma özelliği kazanmış. Ayrıca köprüde farklı tarzda şarkı söyleyen müzik grupları, fotoğraf çeken insanlar ve uçan martılar köprüye hareketlilik ve mutluluk ortamı sağlıyor. Prag’ı gerçek manada hissedebileceğiniz ve temiz havasını içinize çekebileceğiniz bir yer diyebilirim bu köprü için.
Prag Kalesi
Karl Köprüsünden sonra biraz merdiven çıkıp yorulacağınız ama gördüğünüz manzara karşısında “Vaaayy buna değdi ! “ diyeceğiniz “Prag Kalesini” önermek istiyorum. Prag kalesi, Guinness Rekorlar Kitabı’na göre dünyanın en büyük antik kalesidir. Harika bir manzaraya sahip, 570 metre uzunluğunda ve 130 metre genişliğindeki bu tarihi kaleye mutlaka gidin.
Tyn Kilisesi
Kalenin yakınlarında yer alan, 14 – 16. yy’da inşa edilen “Tyn Kilisesi” ne uğramazsanız olmaz! Çünkü bu kilise muazzam gotik yapısı ve koruduğu tarihsel mimarisi ile sizi adeta 21.yy’dan koparıyor. Bir an kendinizi acaba hangi dönemlerde varlığını sürdürdü? sorusu eşliğinde hayran kalarak bulabilirsiniz. Aman dikkat edin 🙂
Franz Kafka Müzesi
Yolunuz Prag’a düşmüşse ve bu anlattığım yerlere gittiyseniz son olarak Franz Kafka’nın hayatına, eserlerine, birinci açıdan kaynaklık eden “Franz Kafka Müzesi” ne gitmenizi tavsiye ederim. Kafka’nın kitaplarının, Milena’ya yazdığı mektupların ve daha birçok çalışmasının orijinal halini göreceğiniz bu mekanda Kafka’nın hayatı, düşünceleri sizi esir alacak ve bambaşka bir zamansallıkta olduğunuzu hissedeceksiniz. Oldukça öğretici ve nostaljik yanı olan bu heterotopik mekana gitmenizi ve Prag gezinizi bu değerli müze ile sonlandırmanızı tavsiye ederim.
Eveett… Prag’da gezilmesi gereken daha çok yer var ama ben bu yazımda özellikle şehrin tarihi açısından önem arz eden ve popüler olan yerlerden bahsetmek istedim. Şunu itiraf etmeliyim ki; Prag’ın sokaklarında bile kendinizi çok mutlu hissediyor ve bulunduğunuz bu tarihi sokaklarda bir mekanın veya bir sokağın sizi bambaşka zamanlara götürebildiği gerçeği ile yüzleşiyorsunuz.
Bu arada Prag’a gitmişken ünlü tatlısı olan “Trdelnik” i denemeden dönmeyin! Gerçekten harika bir tadı var. Prag her şeyiyle beni büyüledi diyebilirim. Özellikle Karl köprüsünde, şehre karanlık çöktüğü an şehri aydınlatan ve rüyamsı bir hava katan ışıkları ve köprünün o büyülü akşam manzarası sizi şehre aşık edecek.
Prag için heyecanlı olarak çıktığım yolculukta şehre aşık olan biri olarak döndüm. Umarım siz de güzel deneyimler yaşar, tatlı kokan bu tarihi şehrin büyüsünü hissedersiniz!