Aslında şurası gibi duran ama yolu hiç de öyle olmayan, hatta yol hikayelerine dönen Bozcaada, sonsuz özgürlük hissi, nefis doğası ve plastiksiz bir cennet olması ile tam bir oksijen!
Her gün bir umut belki açılır diye uğradığım ama bir türlü açık olmayan Kimisis Teodoku Ortadoks Rum Kilisesi, beni en çok benden alan yer oldu tabii. Öte yandan, 23 metre yüksekliğindeki Çan Kulesi, Bozcaada’nın tümüne hakim harika bir görüntüde…
Müslüman ve Rum mahalleleri olarak kaynaşmış tertemiz evleri, bakımlı dükkanları, mis gibi restoranları, kısacası baştan çıkartıcı çok tatlıcık bir ada.
Müslüman mahallesi tarafındaki Alaybey Camii ise kırmızı kesme taşlardan yapılmış geniş merdivenleri, çift kanatlı ahşap kapısı ile kendine bakakaldırıyor. Hemen yanındaki müftülük binası da kiremit rengi ile oldukça fotojenik.
Meydan kahveleri, Tarım Kalkınma Kooperatifi’nin ayırdığı üzüm standları, yine kooperatif kalıcı pazar yerinde reçeller, salçalar, adaçayları, sabunlar hepsi bize Ada’nın hediyeleri 🙂
Benim gözümden maddelemem gerekirse, ada için bir iki cımbız notum var:
Not 1: En en en beğendiğim restoran, sonsuz boşluğu Kenya’yı çağrıştıran manzarası ile Pavli… Mekan ruhu nefis!
Not 2: Beylik Plajı – Alabildiğine uzun koy plaj. Nefis de bir kili var ki, yüzüne, vücuduna sür bekle, denizde yıkan ve yumuşacık bir cilt. Deniz harika…
Not 3: Veli Dede – Tabii standart genele göre damla sakızlı kurabiyesi ama bana göre dereotlu poğaçası!
Not 4: Denize girmek için arabalara binip bir yerlere gitmeseniz de limandan, Salhane’den denize girebiliyorsunuz. Belki biliyorsunuzdur ama yine de söylemek istedim:))
Not 5: Kiralama ve satışta anladığım kadarıyla Rant, İstanbul’u geçmiş.
Özetlemek gerekirse kafa boşaltmak için Bozcaada bir cennet…