Etrafı zeytinlik ve çam ormanlarıyla çevirli Kaz Dağlarının eteklerindeki Adatepe köyü, Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmış. Köyün tarihi antik dönemlere kadar uzanıyor. Kuruluşundan beri burada hep yaşam varmış. Yeni yapılar hep bir önceki kullanılarak yapıldığı için, en eski yapı 250 yıllıkmış.
1980’lerde kentten kaçmak isteyen birkaç kişi tarafından keşfedildikten sonra, bu kişilerin harabeleri geleneksel mimariye sadık kalarak restore etmesiyle bugüne kadar gelmiş.
İstanbul’dan arabayla yaklaşık 6 saat kadar sürüyor. Biz arabayla ilgili birkaç sıkıntı yaşadığımız için de bu kadar sürmüş olabilir, aslında pek mola vermeden gittik çünkü. Yollar çok keyifli, ayrıca biz giderken bomboştu.
Köy o kadar tatlı, o kadar keyifli ki ben bayıldım! Çok huzurlu bir yer, insan dolaşırken, veya Adatepe’nin yeşillikler arasındaki taş binalarına bakarken huzur buluyor. Ayrıca beni en çok mutlu eden şeylerden biri de, karşınıza her an bir tavuk grubu çıkabilmesi oldu 🙂 Genelde sessiz, sakin bir yer ama tatil zamanları, özellikle çocuklar olduğunda biraz ses yükseliyor tabi.
Biz Ida Blue‘da kaldık. Otelin içerisi çok keyifliydi ama odayla ilgili birkaç sıkıntı yaşadık ne yazık ki. Günün en sevdiğim aktivitelerinden biri otelin bahçesinde en yüksek sağ köşede oturup manzarayı seyrederken kahve içmekti 🙂
Biz hepsine gidemedik tabi ama köyün içinde ve etrafında da gezilecek bir sürü yer var:
- Zeus Altarı
- Taş Mektep
- Zeytinyağı Müzesi
- Hüseyin Meral Zeytinyağı Evi ve Sanat Galerisi
- Hoca Kayası
- Yeşilyurt Köyü
- Zeytinbağı Otel
- Asos Behram Kale
- Mıhlı Şelalesi
- Sütüven Şelalesi (Hasan Boğuldu)
