Herkese merhaba! İlk gezi yazımda size Sagalassos’tan bahsetmiştim. Sagalassos’tan sonra rotamızı Salda’ya çevirdik. Bu yazımda size Salda’daki deneyimimi aktaracağım.
Salda, Burdur’un Yeşilova ilçesinde bulunan karstik bir göl. Göl volkanik bir patlama sonucu oluşmuş ve 184 metreye varan derinliği ile Türkiye’nin en derin ve en temiz tatlı su gölü. Dünyanın en temiz 5. gölü olan Salda’yı görmeyi heyecanla bekliyordum. Sagalassos’tan Yeşilova’ya vardığımızda hava kararmıştı.
Sagalassos’un dik yollarını geride bıraktıktan sonra Burdur yolu bize oldukça düz ve rahat geldi. İlk işimiz kalmayı planladığımız Yeşilova Belediye Halk Çadır Alanı’na ulaşmaktı. Ancak alan pandemiden dolayı kapalıydı. Kalacak alternatif bir yer ararken gölün kenarında sekiz buçuktan sonra bulunmanın ve içki içmenin yasak olduğunu öğrendik.
Neyse ki göle çok yakın mesafede özel kamp alanları vardı. Bu kamp alanları çok konforlu değil, ama Google’da yaptığım araştırmalara göre bu durum zaten pandemiyle ilgili değil. Göl kenarının sit alanı olması bu konuda önemli bir etken. Biz de bölgenin bakir kalmasını diliyoruz, böylesi çok daha doğru.
Bir restoranın işlettiği küçük bir kamp alanında çadırımızı kurduk. Hatta bu yer daha çok kendin pişir kendin ye tadında, yine de tost ve gözleme servisleri olan, ayrıca gözlemesi oldukça lezzetli bir kamp alanıydı. Kalabalık yoktu. Çadır konaklaması için fiyat ise 50 TL gibi cüzi bir rakamdı. Çadırlar arasındaki mesafe ideal aralıktaydı, zaten toplam 3 çadırdık. Tek problem pandemi nedeniyle çok sayıda insan olmadığı için çalışanların (onlar da 3 kişiydi) sürekli mangal yakması oldu. Ama kötü şeyleri problem etmemeye söz verdiğimizden ve vaktimizin büyük bir kısmını göl kenarında geçireceğimizden bu durumun üzerinde çok durmadık. Çadırı kurup üstümüze rahat kıyafetlerimizi giydikten sonra ilk işimiz termoslarımıza arkadaşımın hazırladığı harika mojitoları doldurup portatif sandalyelerle beraber cezayı göze alarak göle gitmek oldu.
Kamp alanından çıkar çıkmaz keskin bir karanlığın içinde göl yolunda bulduk kendimizi. Göle gitmenin de yasak olduğu bir saat olmasından ve görece saatin erken olması, yani ayın daha yükselmemiş olması ortamı iyice ıssızlaştırıyordu. O kadar karanlıktı ki telefon feneri bile iş görmedi. Ve çok ürperdim!
Burdur’da hava estikçe lavanta kokuyor. Arabadan indiğim anda burnuma değen şahane kokunun sarhoşluğu hep üzerimde olsa da gecenin bu yoğun karanlığından delicesine ürktüm. Arkadaşımın da ısrarıyla zor bela göle yaklaştık ve sandalyelerimizi açıp oturduk.
Keyifle otururken bir anda koca bir ışık hüzmesi üzerimize doğru gelmeye başladı. Yaklaştıkça fark ettik ki koca bir araba geliyor. Onlar da bizi fark edince yanımızdan geçtiler meğer gölün kenarındaki tali yolun ortasında oturuyormuşuz :). Böylelikle bol gülmeli bir geceye başlamış olduk. Sonra kalkıp göl kenarına gitmeyi başardık. Bizim gibi birkaç insan görünce ben biraz rahatladım. Tüm bu korkunun içinde kafamı yukarı kaldırıp derin bir nefes aldım, gökyüzü şahane görünüyordu. Zihnimde Van Gogh’un “Yıldızlı Gece” tablosuyla birleşen gökyüzü eşliğinde mis gibi havayı içime çekerek içkimi yudumladım. Ay yükseldikçe etraf da aydınlandı ve monokrom ıssız manzara daha seçilir oldu. Bu arada gece göl kenarı oldukça esintili aöa yanımıza uzun kollu sweatshirtler aldığımız için üşümedik. Gecenin ilerleyen saatlerinde bekçiler eşliğinde gölü bırakıp çadırımıza döndük (şanslıyız ki bizi geç buldular) ve tüm gece çeşitli kuş vb. hayvan sesleriyle hiç sıcaktan bunalmadan, serinlikte güzel bir uyku çektik.
Sabah erkenden göle yürüyüşe çıktık. Çadırın yakın olduğu alan göle girmek için uygundu ancak orada yürüyüş yaptıktan sonra arabayla beyaz adalar bölgesine geçtik. Salda’nın suyu içerisinde bol miktarda magnezyum bulunuyor.
Dünya üzerinde Mars ile benzer özellik gösteren iki yerden birisi Kanada’da, diğeri ise Burdur’daki biricik Salda. Suyun kıyısında yumuşacık bir çamur var. Bu çamurun cilde iyi geldiği söyleniyor. Tabii bilinmesi gereken en önemli unsurlardan birisi de suya girerken temkinli olmak ve herkesin girdiği alanlardan göle girmek. Salda’da her tarafta göle girmek tehlikelidir uyarıları var. Türkiye’nin en derin göllerinden biri olduğunu unutmamak gerekiyor. Sığ alanlarda bir anda bacağınızı komple çamura gömülmüş bir halde bulabiliyorsunuz. Benim de yaşadığım gibi… Bacağım daha suya girmeden kıyıda komple çamura battı, bir bacağı mı kurtaralım derken diğer bacağım da battı. “Terliğimi burada bırakacağım” diye düşündüm ama neyse ki terlikleri kurtardık. Şu an hepsini hatırlarken gülüyorum elbette, ama o zaman tedirgin olmadım değil…
Ancak o yumuşak kısmı dikkatlice geçtikten sonra, bembeyaz kumların üzerinde dupduru sığ bir suyun içinde yürüyerek turkuaza doğru derinleşen alana geçip suyun tadını çıkartabilirsiniz. Ilık bir duş gibi Salda Gölü, öyle tatlı bir su. Suyun üzerinde turkuaz-pembe yansımalar oluşuyor ve rüyadaymış hissi veriyor. Bütün gün o tatlı suda oynadım, çamurları yüzüme sürdüm, beyaz kumların parmaklarımın arasından kayışını izledim ve Salda’yı hafızama “bembeyaz bir gün, yıldızlı bir gece” olarak kazıdım. Belki o kumlara artık basmak bile bölgenin bozulan doğası nedeniyle tehlike arz ediyor farkındayım, ama içimde kalırdı yaşadığım ülkede böylesi özel bir yerle tanışamamak.
Salda’da yüzmek için belirlenen plajlar:
- Yeşilova Belediyesi Halk Plajı
- Doğanbaba Halk Plajı
- Salda Orman Bakanlığı Tabiat Parkı
Salda hakkında bilmeniz gerekenler
Yakın zamanda NASA, Twitter’da Salda’yı paylaştı. Paylaşımında,
“Türkiye’deki Salda Gölü, Mars’taki Jezero Krateri ile jeolojik benzerliklere sahiptir. Hatta, araştırmacılar 2020’deki Mars görevi için Salda Gölü’nde saha araştırması yapmışlardır”
şeklinde bir açıklama yazdı. Bu paylaşımıyla gölün ne kadar özel bir yer olduğunun altını çizdi diyebiliriz. Salda’da bulunan beyaz kayaçlar Mars yüzeyinde de bulunuyor ve milyarlarca yıl önce Mars’ın Salda gibi bir floraya sahip olduğu düşünülüyor. Zamanla suyun buharlaşması ile Mars’ta sular yok olmuş ve yüzey sadece bu kayaçlarla kaplı kalmış.
Salda bir krater gölü, kapalı bir havzaya sahip. Bu nedenle suyu buharlaşıyor ve yıldan yıla azalıyor. Yaşanılan iklim krizi, bilinçsiz yapılan göletler ve devlet politikalarının bu değerli sit alanını layıkıyla koruyamaması Salda’yı giderek daha tehlikeli bir duruma sürüklüyor. Salda Gölü ve çevresi 1989 yılından beri birinci derece doğal sit alanı olarak ilan edilmiş.
Ancak geçtiğimiz yıl, Mart 2019’da, 1. derecede sit alanı statüsü yanına Salda Gölü’nü Özel Koruma Bölgesi ilan ettiler. Bu koruma kelimesinden yararlanarak sanki bölgeyi koruyacakmış gibi bölgenin 3. derece sit alanı imara açıldı. Ve o özel mineralli kayaçlar yerlerinden sökülmeye başlandı. Uzmanlar minerallerin canlı olduğunu, içlerinde bir çok bakteri taşıyan bu alanların yerlerinden sökülmesinin bölgeye zararının çok büyük olduğunu söylüyorlar.
Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan Salda için birey olarak bizler de üzerimize düşen görevleri yapmalı, bu güzel alanı ziyaret ederken çevre temizliğine özen göstermeliyiz. Suya girerken mümkünse güneş kremi kullanmamalı, kapalı havza olan bu göl içinde idrar yapmamalıyız. Ayrıca Salda için yürütülen çevreci hareketlere destek olmak da önemli bir etken. Şahsen ben güneş kremi sürmeden gölde vakit geçirdim. Bu güzelliğin bedeli olarak Salda güneşinin öpücüğünün izlerini uzun bir süre bedenimde taşıdım 🙂
Gölün jeolojik yapısı 2 milyon yıl öncesine dayanıyor. Yazarken, okurken çok kolay gelebilir belki ama aklın kolaylıkla alabileceği bir şey değil bu 2 milyon yıl! Çok az rastlanan jeolojik ve mikrobiyolojik özelliklere sahip bu alan, birçok endemik bitki ve kuş türüne de ev sahipliği yapıyor. Göldeki siyano-bakteriler zamanla hidromanyezit haline geliyor.
Salda kıyılarının beyaz görünüme sahip olmasının nedeni bu mineraller. Zamanla suların buharlaşması ile Salda gölünde 7 tane ada ortaya çıkmış. Gölün bu kısmına beyaz adalar deniliyor. Eskiden göl suyu bu kadar çekilmiyormuş. Çevresine bilinçsizce yapılan göletler Salda’nın suyunu azaltmaya ve içindeki canlıların üremesine zarar vermeye başlamış. Göl, bölgedeki endemik tür olan dik kuyruklu ördek, salda sazancığı ve yağ balığı gibi özel türler için önem teşkil ediyor. Ayrıca sadece Salda’da yaşayan yosun türleri mevcut. Göl çevresi 44 km ve yuvarlak bir yapıya sahip. Salda yakınında üç köy bulunuyor: Salda Köyü, Doğanbaba Köyü ve Kayadibi Köyü. Umarım bölgenin korunması için gerekli önlemler alınır ve inşaat çalışmaları durdurulur.
Nasıl gidilir?
Biz çadırda kaldığımız için yine deneyimlediğim bir otel öneremeyeceğim. Göl çevresinde çok fazla tesis yok ama yakınlarında özel çadır alanları var. Bunun dışında, Burdur merkezdeki otelleri inceleyebilir ya da ev kiralayabilirsiniz.
Konaklama için birkaç alternatif verecek olursam:
Ne yenir?
Biz bol bol gözleme yedik! Çevrede çok fazla gözlemeci ve tost yapan yer var. Hepsi salaş mekanlar.
- Maldivler Tost
- Ayyıldız Kafe
- Salda Gölü Restaurant
- Kardeşler Pide Salonu
- Gül Tost
Yakında neler var?
Salda Gölü’ne gelmişken yakınlarda bulunan Lisina Doğal Yaşam Köyü, Çorak Göl, lavanta mevsimiyse Akçaköy Lavanta Deresini görebilirsiniz. Ayrıca, Sagalassos Antik Kenti ile Kbyra Antik Kendini de gezebilirsiniz.
Not: Bayram günleri ve tatil zamanları çok kalabalık oluyormuş. Biz Ağustos’ta gittik ancak pandemi nedeniyle çok kalabalık değildi. Ayrıca, gölü sabah erken saatlerde gezmek de kalabalığa denk gelmemek konusunda avantaj yaratıyor.