Ana sayfa ÜlkelerPortekiz Douro Vadisi, Porto Şarabı ve Lady Aqua

Douro Vadisi, Porto Şarabı ve Lady Aqua

yazan Charlotte Labat-Camy

Her yeni yaşın eşsiz anılara sahip olması gerektiğini düşünmüşümdür hep. Bu vesileyle de bir süredir gecici olarak yaşadığım ülkeyi keşfetmek üzere 30. yaşımı Portekiz’in kuzeyinde bulunan Douro vadisinde kutlamaya karar verdim. Şarap sevmeyenlere bile şarap sevdirebilecek olan bu doğa zengini bölgede, Six Senses Douro otelinde kalmayı tercih ettik (sezon dışı gidilmesini şiddetle tavsiye ederim, biz öyle yaptık ve çok keyifliydi). Douro Nehri üzerinde yer alan bu vadi, UNESCO koruması altına alınmış.

Küçük bir bardağa sığan büyük lezzet

Fransa ve İtalya’nın önderlik ettiği şarap dünyasında Portekiz, 2000 yılı aşkın uzmanlığı sayesinde birçok şarap severin dikkatini çekmeye başladı. Vadinin en tanınmış lezzeti Porto şarabı. Bir sonbahar akşamında rengarenk üzüm bağlarına karşı oturmuş, üstünüzde hafif bir battaniye ile manzaranın tadını çıkarırken, bir de elinizde Porto şarabı ile içinizin ısındığını düşünün…

Porto şarabı aperitif olarak servis edildiği için, bu şarabın tatlı sevenlerin damak zevkine daha uygun olduğunu söyleyebilirim, henüz olmadıysa bile umarım bir gün deneme fırsatınız olur.

Yasal olarak Porto şarabı sadece Douro bölgesinde üretilebiliyor. Vadideki üretimi korumak adına 1700’lü yıllarda Portekiz başbakanı Marques’in emriyle, Douro bölgesi sınırları belirlenmiş ve üretimin yapıldığı ilk şarap bölgesi olmuştur (Fransa’nin Bordeaux bölgesinin bile tam 100 yıl öncesi!). Bölgedeki birçok üzüm bağı (Quinta olarak geçiyor), zamanında İngiliz yatırımcılar tarafından satın alınnış; yani olur da İngiliz isimli bir Porto şişesiyle karşılaşırsanız şaşırmayın 🙂

Özellikle sonbahar aylarında, teras teras düzenlenmiş bağlar o kadar güzel renklerle can buluyor ki, otelin kendi bahçe ve ormanında da gezerek oldukça dinlendirici bir tatil yapabilirsiniz. Havaların ısınmasını beklerseniz, dış alandaki havuzdan da faydalanabilirsiniz. Ancak hangi sezonda giderseniz gidin, mutlaka kapalı havuza uğramanızı tavsiye ederim, kullanılan bitki çeşitleri ve mekan renkleri sizi bambaşka bir ruh haline sokacak!

Kiminin malikanesi, kiminin hayatının en güzel tecrübesi

19. yüzyıl malikanesi olan ana bina, Portekizli varlıklı bir ailenin müstakil evi iken, büyük bir yangından sonra yenileme şartıyla yatırımcılara satılmış. Six Senses’in zincirine kiraya verilen bu malikane, tamamen sürdürülebilirlik ve sağlıklı yaşam felsefesiyle yönetiliyor. Bu araziyi diğerlerinden farklı kılan özelliği, kesinlike büyüleyici ormanı! Odanızdan çıkıp birkaç adımda bahçenin içinden geçtiğinizde, kendinizi mistik bir ormanda bulacaksınız. Her köşesinde şelaleler, gölcükler, gizli dinlenme ve piknik noktaları keşfedebilirsiniz. Sabah erkenden kalkıp, üzüm bağları manzaralı terasınızda kahvenizi içtikten sonra bu büyülü ormanda yürüyüş yapmanızı öneririm, otelin tatlı köpeği Aqua da mutlaka size eşlik edecektir.

Six Senses Douro, tüm duyu organlarınızı uyandırarak sizi tamamen rahatlatacak bir tatil geçirmeniz için hazırlanmış. Yemeklerde kullanılan baharatları kendi organik bahçelerinde yetiştiriyorlar, her gün kahvaltı menüsü taze meyve ve sebzelerle değişiyor. Bunlarla birlikte otel misafirlerine birçok ücretli/ücretsiz aktivite sunuyorlar. Şarap tatmadan buradan ayrılmanız pek olası değil zaten 🙂

Lady Aqua

Aqua otelin arazisine gelip kendini sahiplendirdikten sonra, otel farklı vakıf ve hayvan barınaklarına devamlı bağışlarda bulunmaya karar vermiş. Aqua hanım gün içinde yakındaki Pacheca malikanesine ziyarete gidermiş, birkaç saat mekanın tadını çıkardıktan sonra, kapıda beklemeye başlarmış. Pacheca çalışanları, onun arabayla alınmak istediğini anlayıp Six Senses’a haber verirmiş. Kendine özel shuttle servisi varmış anlayacağınız 🙂 Pandemi zamanlarında sosyalliğini kaybettiği için kendisi de bizim gibi çok zorlanmış ve kısa süreli depresyona girmiş…

Vaktimizin çoğunu Six Senses’da geçirirken, her manzaradan istifade edip birer Porto şarabı içme fırsatını kaçırmadık. Douro nehrinde tercihinize göre yemekli gemi turları yapabiliyor veya sadece birkaç saatlik nehir turu yapmayı seçebiliyorsunuz. Rehberli gezilerde ayrı ayrı tüm üzüm bağları sahibi ailelerin geçmişini öğrenebiliyorsunuz. 

Bu güzel geziyi sonlandırmak için size beni en çok etkileyen hikayeyi anlatmak istiyorum. Yabancı bir yatırımcı, Porto şarabı üretip gerçek adı altında satabilmek için, üzümleri Amerika’dan getirip buradaki küçük bir arazide yetiştirmeyi denemiş. Birkaç ay geçtikten sonra tüm bağlar kurumuş. Üzümler sadece kurumakla kalmayıp bir de toprağı zehirlemişler, artık simsiyah arazide hiçbir şey yetiştirilemiyor.

Her şeyi kendi doğasında tecrübe edip kökenlerine saygı duymak lazım, nasıl olsa çok güzel hatıralarla anılıyor 🙂

İlginizi Çekebilir

Bir Cevap Yazın