Zakintos

yazan Melis Büyükerk

Kefalonya yazısında bahsettiğim gibi, Zakintos feribotu Argostoli’den kalkıyor. Feribotun kalktığı yerin adı Pesada olarak geçiyor ve feribot sadece sabah 08.00 ile akşam 18.00 arası hareket ediyor. Bilet fiyatları araba için 32 EUR ve kişi başı 9 EUR ama 12 yaşından küçük çocuklar için indirim var (sanırım 4,5 EUR). Saat 18.00’da dönmek gerektiği için, eğer akşam Zakintos’ta kalmayacaksanız, orada geçirecek zamanınız kısıtlı oluyor. Zamanı iyi değerlendirmek adına önceden gitmek istediğiniz yerlerin birbirlerine olan uzaklıklarına bakarak planlamanızı tavsiye ederim. Biz mesafeler yüzünden gitmek istediğimiz bir sürü yere gidemedik çünkü.

Saat 8’de Kefalonya’dan yola çıktıktan yaklaşık bir-bir buçuk saat sonra Zakintos’a ulaştık. Bu arada feribotun üst katında açıkta oturabileceğiniz yerler bulunuyor (çoğu kişi aşağıda kapalı yerde oturuyor nedense) ve yukarısı çok keyifli. Burada oturduğunuzda püfür püfür rüzgar eşliğinde manzarayı izleyebiliyorsunuz. Zakintos’ta vardığınız ilk yerde tavernalar, kafeler olsa da bence burada zaman harcamaya gerek yok. Feribottan inen bir sürü kişi (muhtemelen yakın diye) burayı tercih ediyor, o yüzden de fazla turistik ve kalabalık.

Yine bir limanda bulunan Zante’de Agios Dionysios kilisesi bulunuyor. Burası Zakintos’taki en büyük kilise olmanın yanı sıra, en güzellerinden biri. Zaten limana girdiğinizde, (adadaki diğer yapılara göre) değişik mimarisiyle hemen dikkatinizi çekiyor.


Kiliseden çıktıktan sonra adada arabayla gezerken, Kampi’de “adadaki en güzel manzara” yazan bir yerde durduk, gerçekten de manzara inanılmazdı! Sonrasında yanında bir restoran olduğunu fark ettik, sanırım burada meşhur bir yermiş: Michalis Taverna. Burada yediğimiz kalamar ve patates kızartması çok güzeldi. Aslında pek aç olmadığımız için sadece bunları atıştırdık, fakat yan masalardan gördüğüm kadarıyla diğer yemekler de güzeldi. Sonrasında “Greek coffee” (yani iki-üç bardak Türk kahvesi) içip yolumuza devam ettik. Ama manzara muazzamdı, dolayısıyla burada oturmak da fazlasıyla keyifliydi. Hiçbir şey olmasa bir kahve içmeye gelin derim.


İnternette Zakintos yazınca ilk çıkan yer olan Navagio plajına da gittik tabi ki. Burada karaya oturan geminin ardından Navagio “Shipwreck” Beach adını vermişler. Öncelikle belirtmeliyim ki gerçekten resimlerde görüldüğü gibi mükemmel bir yer. Arabayla tırmandıktan sonra bu plaja yukarıdan bakmak için tam uçurumun kenarında küçük bir nokta bulunuyor, orada insanlar sıraya girip teker teker fotoğraf çekiyorlar. Biz bu sırayı önümüzde bir-iki kişi olduğu bekledik, ama sizin beklemenize kesinlikle gerek yok. Çünkü hemen yan tarafta (ilk başta çok heyecanlanmıştık fotoğraf çekeceğimiz için o yüzden biz sonradan fark ettik) demir kapılı bir giriş var, oradan geçtiğinizde tam o tekne enkazının karşı tarafını görebiliyorsunuz. Bu arada bahsettiğim yer uçurum, yani yükseklik korkunuz varsa gitmeyin.


Buranın sonuna kadar engebeli yoldan yürürseniz gerçekten çok etkileyici bir manzarayla karşılaşıyorsunuz. Uçurumun sonuna doğru Denis Arvanitakis anıtı bulunuyor. Ansızın hayatını kaybeden Denis için ailesi bu anıtı yaptırmış. Orada biraz durup manzarayı seyrettiğinizde gerçekten de çok etkileniyorsunuz, en azından biz çok etkilendik, bu nedenle de burada çok vakit geçirdik. Yine de, öğle saatlerinde gitmemeye çalışın çünkü tam güneşin altında yürüyor olacaksınız.


Plajı da görmek isterseniz, aşağıdaki küçük tekneler ile gidebilirsiniz. Buraya karadan ulaşım bulunmadığı için bu tekneler ile plaja gidebiliyorsunuz. Teknelerin kalktığı yerin adı Porto Vrami olarak geçiyor. Buradan tur tekneleri kiralayıp plaja gidiyorsunuz ancak sonraki ekip geleceği için plajda sadece belirli bir süre kalabiliyorsunuz. Plaja vardığınızda güneşlenebilir, denize girebilir ve teknenin içini keşfedebilirsiniz. Fakat plaj o kadar kalabalık oluyor ki hiçbirinin keyfini tam anlamıyla çıkaramıyorsunuz. Dünyanın her yerinden insan Zakintos’a burayı görmek için geliyor. O yüzden burayı görmek isterseniz erken saatlerde gitmenizi tavsiye ederim. Teknenin içini görmek çok değişik bir his olsa da ben yukarıdaki uçurumun orada yürümekten ve burayı yukarıdan seyretmekten çok daha fazla keyif aldım.


Genel olarak ada o kadar güzel ki herhangi bir bölgesinde şansa bulabileceğiniz yerlerin sınırı yok. Biz Elaties’te yolun aşağısına doğru indik ve karşılaştığımız manzara çok güzeldi. Bu ada biraz turistik olduğu için denize girebileceğiniz boş bir yer bulmak pek kolay değil. Bulduğumuz yer, bir plaj olmasa da denize girebileceğiniz türdendi. Denizi inanılmaz, ama tabi kayaların arasından zar zor denize girmeye çalışmak herkesin isteyeceği bir şey değil. Dediğim gibi, tamamen şansa bulduk burayı zaten. Bilinen plajların yanı sıra, adada bu tarz bir sürü güzel yer keşfedebilirsiniz.


Zakintos da Kefalonya gibi yeşil, denizi inanılmaz mavi ama berrak olan bir ada. Yolları aynı şekilde virajlı, toprak ve uçurum. Bu yüzden yine mesafeler normalde olacağından daha uzun sürüyor, dolayısıyla ‘arabayla dolaşırken’ dediğimde, bir yerden başka bir yere gitmeye çalışırken gibi düşünebilirsiniz. Bir yere gitmeye karar verip, uzak olduğunu fark ettikten sonra başka bir yere gittiğimiz çok oldu.

Biz Zakintos’a sadece günübirlik gelebildik, dolayısıyla akşam altıda dönmemiz gerekti. Böyle olunca da görmek istediğimiz birçok yeri göremedik. Ben aslında ata binilen ve caretta carettaların olduğu plajları çok merak ediyordum. Bizim gibi kararsız kalmamak adına ya burada bir-iki gün kalabilir ya da planlarınızı önceden, özellikle mesafeleri dikkate alarak yapabilirsiniz.

Feribotla Kefalonya’ya dönerken müthiş manzaralar yakaladık, dönüş tam gün batımına denk geldiği için güneşin batışını feribottan izleme imkanımız oldu. Gökyüzünün renkleri gerçekten görülmeye değer… Tabi her iki adada da güneşin batışını izleyecek birçok yer var ama bunun keyfi de bir başkaydı.

İlginizi Çekebilir

Bir Cevap Yazın