Ana sayfa Seyahatler Kefalonya

Kefalonya

yazan Melis Büyükerk

Kefalonya, İyon denizi tarafında yer alıyor, dolayısıyla benim daha önceden gittiğim Yunan adalarına kıyasla, Türkiye’ye biraz daha uzak. Karadan ve feribotla ulaşım sağlanabiliyor ama biz uçakla gitmeyi tercih ettik. İstanbul’dan buraya gidebilmek için Atina aktarmalı uçmak gerekiyor. Hem İstanbul-Atina hem de Atina-Kefalonya arası yaklaşık birer saat. Atina’dan Kefalonya’ya giderken pırpır uçaklar ile uçuyorsunuz. Uçuş çok kısa sürse de arada uçak sallıyor bilginize (bizim yolculuğumuz sırasında korkanlar oldu). Bu arada arabanızı (özellikle Haziran gibi kalabalık bir zamanda gidecekseniz) önceden kiralamanızı tavsiye ederim, sonradan problem yaşanabiliyor – bize “adada kiralık araba kalmadı” gibi bir şey söylediler çünkü.


Bizim otelimiz (White Rocks) havaalanına çok yakın olan Argostoli’deydi. Burası genellikle İngiliz ve Almanların tercih ettiği bir otel, fiyatı çok yüksek değil. Bu otelle ilgili beni derinden etkileyen tek şey kahvaltının 8:30’da bitmesi oldu (tatilde birazcık daha geç kahvaltıya gitme imkanı güzel bir şey olurdu), onun dışında güzel bir yer. Özellikle gün batımını izlemek mükemmel!


Bavullarımızı bıraktıktan sonra otelimize 5 dakika uzaklıkta olan Vinaries Restaurant’a gittik. Burada yediğimiz her şey çok taze ve lezzetliydi. Aynı zamanda fiyatları da uygun. Restoranın sahibi Christos Raptis ve çalışanlar ile bizimle çok ilgiliydi. Zaten tatil bitmeden buraya bir kez daha geldik.

Aslında Argostoli, Kefalonya’nın diğer bölgeleri gibi küçük bir sahil kasabası. Bence adanın en güzel yerlerinden biri. Burada küçük hediyelik eşya dükkanları, kafeler, restoranlar ve liman bulunuyor. Mesela bir sabah, otelin kahvaltı saatini kaçırınca, sahildeki kafelerden birine kahvaltıya gittik. İnanılmaz ucuz fiyatlara, nefis tatlar keşfettik! Börekler, kruvasanlar, meyve suları…

Bu arada eğer bu kadar yol gelmişken bizim gibi Zakintos’a da gidecekseniz, arabalı feribot buradaki Pessada Port’tan kalkıyor.

Biz adanın her yerini görmek istediğimiz için Argostoli’den yaklaşık 40 km uzaklıktaki Petani Beach’e de gittik. Turuncu şemsiyeli plajın oradaki küçük taverna keyifli olsa da adanın diğer bölgelerindeki denizin daha güzel olduğunu söyleyebilirim.


Sonrasında Kastro’ya gittik. Burası adanın tepesinde kalıyor, bu yüzden manzara inanılmaz. Tepedeki kaleyi sadece dışarıdan görebildik, gittiğimizde kapalıydı ama yine müthiş manzarası olan bir kafede kahvemizi içmeden (zaten bir tane kafe vardı) oradan dönmedik.

Araba olmadan adada herhangi bir yere gidebilmek çok zor. Ancak burada dikkat etmeniz gereken şey; yolların bol uçurumlu, virajlı ve topraklı olması. Bu yüzden, aslında mesafeler kısa olsa da yolculuk uzun sürüyor. Ayrıca her an karşınıza bir keçi grubu çıkabiliyor! Özellikle hava karardıktan sonra otelinize dönmek istediğinizde hiç ışık olmaması, yıldızları görmek açısından güzel olsa da, arabayı kullanan için biraz korkunç olabiliyor.

Sonraki gün Argostoli’den Asos’a gitmemiz yaklaşık bir-bir buçuk saat sürdü. Burası renkli renkli binaların yan yana dizildiği, şirin, küçücük bir köy… Burada bulunan restoranlardan birinde öğle yemeği yedik (adını hatırlamıyorum ama tam o renkli binaların karşısında olan en sondaki olması lazım – zaten hepsi yan yana). Genel olarak tüm adada yemekler çok taze ve lezzetli olduğundan aralarında çok büyük bir fark olacağını zannetmiyorum.

Fiskardo bence tüm adanın en keyifli ve göz alıcı yeri. Burası daracık sokaklar arasında yan yana butikler, restoranlar ve kafeler bulunan bir köy. Tüm adada olduğu gibi Fiskardo’da da denize girebileceğiniz yerler var ancak biz sadece sahilde, teknelerin durduğu limanda butikleri dolaştık ve bu bölgede en bilinen restoran olan Tassia Restaurant’ta akşam yemeği yedik. Burası da fiyat bakımından tahmin ettiğimizden daha uygundu. Yemekler inanılmazdı, mutlaka deneyin!

Fiskardo’nun tepesinde bizim bir şeyler içmek için gittiğimiz Emelisse Hotel de yer alıyor. Otelin içi çok huzurlu, sakin, sessiz ve o kadar keyifli ki! Otelin içinde ulaşımınızı golf arabalarıyla gerçekleştiriyorsunuz, denize inmek istediğinizde de bu şekilde gitmeniz gerekiyor. İster manzara karşısında yeşillikler içindeki balkonda bizim gibi bir şeyler için, ister deniz manzaralı havuzda keyif yapın… Biz odaların içini de gezdik, gerçekten çok zevkli döşenmiş (ne yazık ki odalarda fotoğraf çekmemize izin vermediler).

Kefalonya’ya gidip Pylaros’daki Myrtos Beach’i görmemek çok yazık olur. Burası bembeyaz kumları ve masmavi denizi ile çok etkileyici bir yer. Burada fotoğraf çekmeden Kefalonya’dan dönen yoktur diye tahmin ediyorum. Bana sorarsanız gerçekten müthiş bir manzara. Ancak denizin çok dalgalı (belki bizim gittiğimiz gün öyleydi) olmasından dolayı denize girmekten beklediğiniz keyfi alamıyorsunuz.


Genel olarak Kefalonya’daki tüm plajlar gibi burası bakir bir plaj, dolayısıyla herhangi bir şemsiye, şezlong gibi şeyler bulunmuyor. Burada yaşayan Yunanlılar kendi eşyalarını getiriyor. Herhangi bir işletme açılmamış olmasından doğan doğallık ve bakirlik bu etkileyiciliğin korunmasını sağlasa da, eğer önceden yanınıza gerekli malzemeleri almazsanız güneşin altında kavrulmanız veya başınıza güneş geçmesi an meselesi. Dolayısıyla, burada uzun bir süre kalmak istiyorsanız (uzun kalmasanız da gidin bence) en azından yanınıza bir şemsiye alın! Yalnızca, içecek ve atıştırmalık alabileceğiniz bir bar bulunuyor.

Adada bir başka görülmesi yer de Sami. Biz burada iki mağaraya gittik: Drogarati ve Melissani. İkisi için de giriş ücreti 7-8 euro civarı. Drogarati için bir sürü merdiven iniyorsunuz, mağaranın içi loş ışıklarla aydınlatılmış, ancak yine de çok karanlık (zaten diğer türlü o etkiyi yaratmazdı), nemli ve soğuk. Bazen burada klasik müzik konserleri veriliyormuş. İşte o zaman daha da ilginç olabilir! Onun dışında, özel olarak mağaralar ilginizi çekiyorsa gitmenizi öneririm ama öyle bir durum yoksa bence direkt Melissani’ye  gidebilirsiniz.

Melissani’de sizi ufak bir bot ile gruplar halinde gezdiriyorlar. Bir yeraltı gölü olan Melissani’nin tavanı çökünce bulunan bu mağaranın içinde kalan suyun rengi, tavanından vuran güneşin yarattığı etki bence tarif edilemez. Sizi gezdirdikleri süre çok kısıtlı (7-8 dakika sanırım) ama bence Sami’ye kadar giderseniz bu mağarayı görmeden dönmemelisiniz.

Drogarati

Melissani

Kefalonya’da anlatmam gereken son yer Antisamos. Burada aynı plaj içerisinde yan yana 3-4 tane işletme var. Biz en sakin gözüktüğü için en sondakine gittik (oranın adı da içinde bulunduğu bölge ile aynıydı: Antisamos). Antisamos’ta kafanızı çevirdiğinizde uçsuz bucaksız yemyeşil orman, önünüze baktığınızda masmavi, cam gibi bir deniz görüyorsunuz. Bütün bunların yanında lezzetli deniz ürünleri, salata ve mis gibi patates kızartması oldu mu başka bir şeye gerek kalmıyor zaten. Ayrıca, çalışanlar her konuda çok yardımcı ve ilgili. Biz buraya iki kere gittik, birinde günlük güneşlik çok güzel bir hava vardı, diğerinde sağanak yağmura yakalandık. İki deneyimimiz de inanılmaz keyifliydi.


Özetle, Kefalonya gördüğüm en yeşil Yunan adası olmanın yanında, leziz yemekleri, tatlı insanları ve her yerden çıkabilen keçileri (ben çok severim!) ile çok güzel bir yer. Fakat alışveriş için pek bir beklentiniz olmasın, Fiskardo’daki bir-iki butik dışında güzel bir yer yok. Daha önce bahsettiğim gibi yollar bazen ürkütücü olabiliyor. Bir yerden başka bir yere giderken tesadüfen aşağıya giden bulduğunuz her yol denize çıkıyor ve karşınıza çıkan her köşe sizi şaşırtıyor. Her yerden denize girebiliyorsunuz, ayrıca bir iki yer dışında denize gireceğiniz her yer doğal, hiç el değmemiş. Kısacası burası mavi ve yeşil tonlarının buluştuğu, bol bol gezilecek yeri olan nefis bir ada…

Özetle;

Oteller:

Yeme-içme:
Aslında neredeyse her yerde çok keyifli yemek yiyebilirsiniz ama şu ikisini mutlaka deneyin:

Deniz girmek için:

  • Petani Beach
  • Myrtos Beach
  • Antisamos (buranın yanında denize girecek başka yerler de bulabilirsiniz)

Gezilecek yerler:

  • Kastro
  • Assos
  • Fiskardo
  • Pylaros
  • Sami (Drogarati & Melissani)
  • Antisamos

İlginizi Çekebilir

Bir Cevap Yazın