Dünyada açlık sorununu çözecek kadar yiyecek olmasına rağmen adil dağılım olmamasından kaynaklı kıtlık yaşanıyor. Beş Birleşmiş Milletler (BM) örgütünün yaptığı açıklamaya göre 821 milyon insan açlık çekiyor. Gereğinden fazla yiyeceğe sahipken bile bu problemi çözememiş medeni insanın yakın gelecekteki en önemli sorunlarından bir tanesi de iklim krizi temelli gıda problemi olacaktır.
CO2 (karbondioksit) salımında insan kaynaklı etkinin %25-30’luk kısmını gıda üretim ve tüketim alanı kaplıyor. Bu salım miktarındaki oldukça büyük bir alan hayvancılık üretim-tüketimi kaynaklı. Konuyla ilgili Ali Alper Akyüz’ün 2019’da yazdığı “Yaşamsal Bilinmezlik: İklim Krizi ve Gıda” adlı makalesinde sayısal verilere de ulaşabilir, bu acı tabloyla ilgili detaylı bilgiler öğrenebilirsiniz.
Aşırı hava olayları nedeniyle temel besinleri oluşturan tahıllar ve bakliyat üretiminde verimlilik düşüşü ve ürünün daha tarlada tahrip olması, iklim krizinin bugünkü etkilerinin sonucu. Isınma arttıkça yetişen ürünlerde besin değeri kaybının da ortaya çıkacağı söyleniyor. Yani, yiyeceğimiz sebzenin, tahılın içindeki vitamin değerleri de giderek kaybolacak… İklim krizi kaynaklı göç hareketleri, çıkabilecek savaşlar, krizin etkilerinin bölgelere göre dağılımının farklılaşması ve daha nice belirsizlik düşünüldüğünde 2050 ve 2100 yıllarında yaşayacak insan nüfusunun yeterli beslenmesi açısından büyük bir bilinmezlik tablosu ortaya çıkıyor. Tüm bu etkilerin sonucunda yakın gelecekte tahıl fiyatlarında ciddi bir artış söz konusu olması ve şu anki vahim durumun üstüne ek olarak düşük gelirli nüfusta 183 milyona kadar açlık riski altında bulunan insan sayısının olacağı öngörülüyor. Balıkçılık ve su ürünlerinde ise, okyanuslardaki ısı değişimiyle oluşan tuzluluk, asitlilik oranının farklılaşması kirlilik ve aşırı avlanma gibi iklim dışı etkilerle de birleşerek ciddi bir şekilde süreçten etkilenecek.
Gıda endüstrisindeki tüketim çılgınlığının sonucu olarak talebi karşılamak adına ormanların yok oluşa sürüklenmesi birçok canlı neslinin tükenmesine de neden oluyor. Doğal yutak alanı olan tropikal ormanların ekosistemine zarar veren tek tipçi üretim anlayışının doğaya verdiği hasar çok büyük. Bünyesinde CO2’yi depolayan bu ormanlar yakılarak, atmosfere ciddi bir karbon salımı gerçekleştirildi ve yakılan alana palm yağı üretebilmek için palmiye ağaçları dikildi. Bu ağacın işlenmesinde fosil yakıtla çalışan makinelerin kullanımı ise, yine büyük bir salım kaynağı oldu. Ayrıca, gıda ve kozmetik ürününde kullanılan bu yağın üretildiği Malezya ve Endonezya gibi ülkelerden okyanusları aşarak çeşitli ülkelere nakliyesi de ciddi bir problem oluşturuyor. Yine Brezilya’da, Amazon ormanlarının soya ve mısır üretimi için tarlaya dönüştürülmesi, bu ürünlerin de çoğunlukla hayvan yemi üretiminde kullanılması duruma örnektir.
Bunca felaket tellalığından sonra “Hiç umut yok mu?” diye sorabilirsiniz. Çözüm önerileri mevcut; organik tarım, beslenmede hayvansal gıda tüketimini azaltma, bölgedeki iklim değişikliklerine göre ekim-hasat zamanlarının değiştirilmesi ve yeni ürünlere geçiş, çeşitli uyum ve azaltım uygulamaları… Tabii ki en önemlisi, bunları yasalaştıracak ve yasaları uygulayacak devlet politikalarının hızla hayata geçirilmesi ve özel şirketlerin stratejilerini sürdürülebilir gıda üzerine kurması olacaktır.
İklim Krizi serisindeki diğer yazılar:
KAYNAKÇA
Akyüz, A. Ali (2019), Yaşamsal Bilinmezlik: İklim Krizi ve Gıda
Yılmaz, M. Levent, Peker, H. Sencer (2013) Su Kaynaklarının Türkiye Açısından Ekono-Politik Önemi Ekseninde Olası Bir Tehlike: Su Savaşları, Çankırı Karatekin Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi
Mehmet Ali Çelik (2019), İklim Değişikliği Değil, Sistem Kaynaklı Ekolojik Denge Bozulumu
www.ekolojist.net
www.ntv.com.tr
www.bbc.com
www.gazeteoksijen.com (Melis Alphan’ın “Uğruna Göç Edilen Okul” Röportajı)