Herkese merhaba!
Bugün bu yazıya konuk olacak isim benim için pişmanlık duygusuyla eşleşmiş biri: David Helfgott.
David Helfgott 1947 yılında Avustralya’nın Melbourne şehrinde dünyaya gelen çok yetenekli bir piyanist. David Helfgott’un yeteneğini eşsiz yapan en büyük etkenlerden biri de yaşam boyu karşılaştığı zorluklar. Oldukça mükemmeliyetçi ve baskıcı bir babaya sahip olan Helfgott sürekli baskılar altında başarılı olma zorunluluğuyla travmatik bir çocukluk ve ilk gençlik dönemi geçiriyor.
Helfgott henüz 5 yaşındayken yeteneği fark ediliyor ve çocukluğu boyunca birçok yarışmaya katılıp bu yarışmalardan derecelerle ayrılıyor. Nihayet 14 yaşına geldiğinde çevresinde bulunan ve yeteneğini değerlendirmesini isteyen yetişkinler besteci James Penberthy ve yazar Katharine Susannah Prichard tarafından para toplanıyor ve Helfgott Amerika’da eğitim alması yönünde teşvik ediliyor. Fakat David’in babası oğlunun böyle bir bağımsızlaşma için çok küçük olduğunu düşündüğü için bu Amerika planı hayata geçemiyor.
Bu kez 19 yaşına geldiğinde Helfgott için Londra yolu açılıyor ve Royal College of Music’te eğitim görmeye başlıyor. Burada dönemin önde gelen eğitmenleri tarafından gelmiş geçmiş en iyi öğrencilerden biri olarak tanımlanan Helfgott bu övgüleri çeşitli ödüllerle de taçlandırıyor.
Bu ödüllerin içerisinde çalınması en zor konçertolardan biri olarak kabul edilen Rachmaninoff’un piyano konçertosu no.3 ile kazandığı Dannreuther Ödülü de var.
Helfgott’un bazı uzmanlarca “şizoaffektif bozukluk” olarak tanımlanan, bazı uzmanlarca yoğun stresin sonucu ortaya çıkan dürtüsellik ve mental dengesizlik semptomları olarak açıklanan mental sağlığındaki kötüleşme hayatını çok büyük ölçüde değiştiriyor ve kendisi Avustralya’ya dönerek burada prova piyanistliği yapmaya başlıyor ve ilk eşi olan Clare Papp ile evleniyor.
Bu sırada semptomların gittikçe ağırlaşması ile Helfgott yaklaşık olarak 12 yıl sürecek olan tedavi sürecine Graylands Sinir ve Akıl Hastalıkları Hastanesi’ne yatarak başlıyor.
1984 yılında, hastane süreci sona ermişken Helfgott bir barda piyanistlik yapmaya başlıyor ve burada ikinci eşi Gillian Murray ile tanışıyor. Bu süreçten sonra David Helfgott için konser salonları, konçertolar, seyirciler tekrar hayatının bir parçası haline gelmeye başlıyor. Yavaş yavaş konser vermeye tekrar başlayan Helfgott yeteneğiyle tüm dünyayı etkilemeye ve kendine hayran bıraktırmaya devam ediyor.
Ben David Helfgott’u kendisinin hayatını konu alan Oscar ödüllü Shine filmi ile tanımıştım. Özellikle erken yaşamına dair değerli bilgilerin de yer aldığı film tam anlamıyla bir müzik şöleni de oluşturuyor.
Beni bu yazıyı yazmaya iten pişmanlığım ise David Helfgott’un tüm Türkiye konserlerini bir şekilde kaçırmış olmam. Fakat güzel haber! Bu yazıyı yazarken rastladığım konser takviminde 2021 yılının Ekim ayı içerisinde bir tanesi Ankara bir tanesi İstanbul’da olmak üzere 2 Türkiye konseri görünüyor. Umarım pandemi kısıtlamalarının kaldırılmasını Ekim 2021’de David Helfgott’un eşsiz dinletisi ile kutlama şansımız olur!
Herkese sağlıklı günler dilerim!