Ana sayfa İyi Yaşam Bahçedeki Çitler: Sınırlara Dair Korkularımız

Bahçedeki Çitler: Sınırlara Dair Korkularımız

yazan Tutku Uyarağalar

Bir önceki “Bahçedeki Çitler” yazısında sınırların ne olup ne olmadığı üzerine konuşmuştuk. Şimdi ise “sınır” kelimesinin bize çağrıştırdıkları üzerine bir şeylerden bahsetmek istiyorum. Genellikle sınır koymak dediğimizde olumsuz durumlar/ korktuğumuz tanımlamalar gündeme gelebilir.

Örneğin sınır koymak, kafamızda “Acaba sınır koyarsam bencil biri gibi mi olurum?” sorusunun oluşmasına neden olabilir. Dr. John Townsend ve  Dr. Henry Cloud’un Sınırlar kitabında bu durum idarecilik ve bencillik kavramları ile çok güzel özetleniyor. Bu açıklamaya göre, ihtiyaçlarımızın hepsi bizim sorumluluğumuzdadır. Duygularımızı, düşüncelerimizi, kendimizi korumak da bizim en büyük ihtiyaçlarımızdan biridir. Dolayısıyla sınır koyarken aslında biz bir idarecilik yaparız, bencillik değil. Kendimizi korumak için bir girişimdir sınır koymak ve bu korumadan da biz sorumluyuzdur. Dolayısıyla sınır koymayı bu şekilde, farklı bir açıdan tanımlamak o korkulan “bencillik” tanımının dışına çıkmayı sağlar.

Bir başka korkumuz ise sınırlarımızı koyduğumuzda insanların bizi terk etmesi olabilir. Şöyle düşünelim, sınırlarımızı koymadığımız bir yaşamda, bu sınırsızlıktan faydalanan insanlar (bunlar herkes olabilir; arkadaşlarımız, eşimiz, sevgilimiz, ailemiz) sınırlarla karşılaştıklarında bundan hoşnut olmayacaklardır. Bu beklendik bir şey olur. Bu insanlar size “değiştiğinizi, havalandığınızı, kavga çıkarmaya çalıştığınızı, onları eskisi kadar sevmediğinizi” söyleyebilirler. Bu da çok anlaşılır olur çünkü ilk kez bir sınırla karşılaşıyorlar ve bundan memnun değiller, “evet” olarak almaya alıştıkları cevaplardan bazıları artık “hayır” olarak değişiyor olabilir. Bu insanlar, karşılaştıkları sınırlar karşısında kendilerini ilişkilerden çıkarabilirler, burada önemli olan bu sınırların varlığıyla sürdürülemeyen bir ilişkinin gerçekten sağlıklı ve sağlam bir ilişki olup olmadığıdır. Sınırların varlığı o ilişkiyi temelden sarsıyorsa bu ilişki için “gerçek” bir ilişki diyebilir miyiz? Yoksa bir tarafın manipüle ettiği diğer tarafın boyun eğdiği bir psikolojik şiddet örüntüsü müdür?

Bir diğer korku veya çekincemiz de sınırların katılığı üzerine olabilir. Sınırlar -bir önceki yazıda da konuştuğumuz gibi- bir duvar yerine bir çit gibi olduğunda işler kolaylaşır. Sınır dediğimiz koruyucularımızı çok sert, sarsılmaz ve değişmez olarak inşa etmek zorunda değiliz. Kimi zaman ihtiyaçlarımıza göre, kimi zaman içinde bulunduğumuz ilişkideki güven seviyesine göre sınırlarımız esneyebilir, değişebilir ya da farklılaşabilir. Bunda da bir yanlışlık olduğunu söyleyemeyiz özellikle yaşadıklarımız, içinde bulunduğumuz ilişkiler çeşitlendikçe sınırlarımızda da değişimler olması kaçınılmazdır. Bu nedenle bir sınırı esnettiğinizde, değiştirdiğinizde veya istisnalarda bulunduğunuzda bu size zayıf, iradesiz veya boyun eğici değil “insan” yapar.

Herkese iyi haftalar dilerim! Görüşmek üzere…

İlginizi Çekebilir

Bir Cevap Yazın