”Sınır” denilince aklımıza ilk önce ülke sınırları, il sınırları gibi somut bir şekilde görebildiğimiz sınırlar gelir. Sınırlar, sınırın ayırdığı iki taraf arasında bir “sözleşme” görevi de görür aslında. İki taraf birbirinin sınırının ötesine geçmediğinde taraflar arasında sıkıntı yaşanmaz, “çatışma” oluşmaz.
Aynı şekilde toplum içerisinde de birlikte yaşayan bireyler olarak birbirimize karşı sınırlara sahibizdir. Bir nevi toplum içinde her ne kadar iç içe yaşıyor olsak da hepimizin kendimize ait mülkü ve alanı vardır. Aslında bu böyle olduğu için daha güvende ve iyi hissederiz.
Çoğu zaman sınırlar, korkutucu bir anlam ifade edebilir bizlere. Kimi zaman sınır koyduğumuzda ya da sınırlara sahip olduğumuzda insanları kendimizden uzaklaştıracağımızı, yalnız kalacağımızı, soğuk ve bencil görüneceğimizi, insanlar tarafından yargılanacağımızı düşünürüz. Bu nedenle de “hayır” demek, öfkelendiğimiz herhangi bir konuda yüzleşmek, rahatsız olduğumuz şeyleri dile getirmek ya da yapmak istemediğimiz şeyleri yapmamak bizim için imkansız hale gelebilir.
Aslında durum böyle değildir. Sınırlar bizim kim olduğumuza, nasıl bir insan olmak istediğimize kendi kendimize karar verdiğimiz, belki belli başlı durumlardan sonra oluşturduğumuz bir nevi güvenli bir alanı savunan maddelerdir. Dr. Henry Cloud ve Dr. John Townsend’in Sınırlar adlı kitabında, sınırlar için “taarruz silahı olarak görülürler ama aslında sadece savunmaya yardımcı olurlar, görevleri defansta bulunmaktır.” denir.
Yine aynı kitapta, sınırlarımız çok güzel bir metaforla da tasvir edilir. Hepimizin kocaman bir yeşil alanda yaşadığımızı hayal edelim. Bu yeşil alanın içinde birçok bahçe var, hepimize ait ve sınırları belirli bahçeler bunlar. Bahçemizin etrafı çitlerle çevrilidir ve bu çitler bizim bahçemizi diğer bahçelerde ayırırken aynı zamanda dışarıdan içeriye de tehlikeli olarak gördüğümüz şeylerin girişini engeller.
Önemli olan nokta, bu bahçenin etrafının duvarlarla örülü olmamasıdır. Burası kritik bir nokta, çünkü duvarlar bir kere inşa edildiğinde onu esnetmek, değiştirmek veya dışarıyı görmek mümkün olmaz, bu nedenle bahçeyi çevrelemek için çitler daha işlevseldir. Çitlerin üzerinde bir tane de kapı bulunmasını isteriz, çünkü kimi zaman bahçenin içinden dışarıya bir şeyleri taşıma ihtiyacı duyarız, bazen de dışarıdan içeriye kabul edebileceğimiz şeyler olabilir. Bu nedenle kendi kontrolümüzde olan bir kapı güzeldir, işe yarar ve faydalıdır.
Sınırlar, üzerine saatlerce konuşulabilecek, yazılıp çizilebilecek kadar değerli ve büyük bir konu. Sınırların ne olduğuna değindiğimiz bu yazının devamı olacak yazılarda sınırların işlevleri, sınır koymanın yaratabileceği durumlar, zorlayıcı yerler ve sınırların ilişkilerimizde kendini nasıl gösterdiği üzerine de konuşuyor olacağız.
Kapanışı yaparken bir kez daha altını çizmek istediğim nokta: sınırlar bizi tehlikeden koruyacak kadar sağlam olmalı fakat gerekli gördüğümüz durumlarda esneyip bize en iyi gelecek şeye adapte olabilmelidir.
Herkese güzel bir hafta dilerim!
Serinin diğer yazıları: